donuyla oturdu. aklından sigara içmek geçti yine. sonra vazgeçti. bırakıp bırakıp başlıyordu. oysa ki istikrarı severdi. kendisini daima istikrarlı bir kişi olarak tanımlardı. tabii ara sıra yaptığı kaçamakların bunu deldiği de olmuştu. seviyordu duruşunu. aslında daha da derindi. yaşadığının farkında değildi. biraz olsun hareket olmalıydı hayatında biraz olsun istediği gibi yaşamalıydı. olmazlar yapamazsınlar paran mı var lar sürekli başının tepesinde dönen akbaba gibi her fırsatta onun git gide öldüğünü hatırlatıyordu.farklı bişeyler yapmalıydı. elinden gelenin en iyisi olmalıydı. ama ne olursa. mesela ayakkabı boyayabilirdi. geçenlerde eve sabaha karşı 3.30'da girmeden önce gördüğü travestiyle muhabbet etme isteği gibi. ne kaybedebilirdi ki. sadece sigarasından uzatacak ve konuşacaktı. ilgisi yoktu travestilere. daha doğrusu genel olarak pipililere. ama sadece muhabbet etmek ne bileyim konuşmak falan. pis konuşmakta değil belki felsefe yapmak. evet. neden olmasın? belki yaptıkları felsefe dünya tarihine geçecek? kim bilebilir ki... zaten travesti olduktan sonra yaptığın işin okuduğun okulun geldiğin yerin inandığın dinin önemi yok. eğer ki şahıs travestiyse doktor olsa da o işi yapmak zorunda. sistem onu buna iter. çünkü insanlar kadın görünümündeki erkeklere vücutlarını açmaya çekinirler. travesti hakimler tarafından yargılanmak istemezler ve bir travestinin kendilerini yönetmesine karşı çıkarlar söylemek bile saçmalıktır.sonra da ben hayata bacak arasından bakmıyorum derler. komiktir. sadece travestiler için değil tüm ahlak kurallarını kendilerine yönlendiren insanlara bunu yaparlar.
örneğin bunları konuşmak. sadece konuşmak ama. yada bir fahişeye kazandığının 2 katını verip sadece muhabbet etmek. ona birey olduğunu hissettirmek. metadan öte olduğunu ve ruhu olduğunun bilincine vardırmak. bir fahişenin torbalaşmış gözlerini sana çevirip az da olsa parlatması. ya da kağıt toplayan adamların. yada hippilerin. yada tinercilerin. midyecilerin. değnekçilerin. sinyalcilerin. dilek tavşancılarının. toplumda sınıfı olmayanların. anarşiyi yaşanların. hayatı yaşayanların. o yeraltını içlerine sindirmiş olan insanların gözlerindeki ufacık parıltı. öyle mi mutlu olmalı. sanırım öyle mutlu olacak. yada o öyle sanıyor. çünkü onlar diğerlerinden ayrılar. diğerleri umurlarında değil. paranın olması onları bu duruma yöneltmiş. eğer bir gün parayı da umursamazlarsa o zaman dünyada onlardan daha mutlu başka insanlar olmayacak.çünkü para insanı kendine bağlayan onu kalın zincirlerle hapseden bir olgu. bir duruş. bir kadının dudaklarının parıltısı gibi ama o parıltının rujdan kaynaklı olduğunun görülememesi..
hayatında farklılıklar olmalıydı. belki çok uzayan sakallarını kesmeliydi. saçlarına karışan sakallarını kesip saçlarını yeşile boyatmalıydı. anarşi yeşili. joker yeşili. sakalları 3 gün sonra uzayacak. o miskinlikten onları 3 ay daha kesmeyecek ve sonra yine eski hali ve boyası akacak. zaten seyrek çıkan saçları yıpranacak ve daha niceleri niceleri. gerek yok.
hayatında farklılıklar olmalı. örneğin sevgilisi olmamalı.
hayatında farklılıklar olmalı. sebepsiz yere kafayı çekmeli.
hayatında farklılıklar olmalı. bir kapı sesiyle tüm geçmişi bitirebilmeli
çünkü hayatında farklılıklar olmalı çünkü her günü aynı çünkü ayın kaçı bilmiyor çünkü saatin önemi yok çünkü günleri birbirine karıştı çünkü sevdiği kadın hem onunla hem değil çünkü öyle olması gerekiyor çünkü kadın öyle söylüyor çünkü hayat kabak tadı veriyor çünkü turkcellden nefret ediyor çünkü herşey bitsin ne olacaksa olsun diyemiyor çünkü hayatında hep bir açıklama gereksinimi duyuyor çünkü hayatını hep "çünkü"ler doldurmuş sanki çok gerekliymiş gibi...
bir farklılık olmalı ama ne...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder