tıkk dedi ben bastıktan sonra çakmak. ve ondan sonra çaktım. bir tık ileri olan potansiyelim ne yazık ki her şeyi kavramaktan yoksun. geçen gündü işte, konuştum telefonda yakın bir dostumla. dedim ki keşkelerim var sepet sepet, çuval çuval. boşver lan dedi. olmadıktan sonra olmuyor al işte gördün dedi. he ya dedim. ama keşkelerim gitmedi. şimdi şuna da açıklık getirmeli, bu keşkeler, "keşke öyle yapmasaydım"lı keşkeler değil, keşke hiç tanımasaydımlı keşkeler. çünkü canım ben, yarı saydam bakışlardan cidden bıkmışım. bak bunu çaktım mesela. bu tip şeyleri zor anladığım aşikar. insan akıl vermeye gelince guru kesiliyorken, o aklı kendinde bulamaması ne garip ve ne doğal. çünkü ben benzer olaylarda dostlarıma akıl verirken anladım ki aslında kendimle daha çok konuşmam gerekiyormuş. ha bu arada, çivi çiviyi de sökmüyor. kendiliğinden düşüyor ancak, küçük büyük farketmez, yine de bir keşke kalıyor. ama ben seviyorum bu halimi. mesela düşününce şöyle bir, şu keşkeleri demem bile keşkenin getirisi ise o noktada aslında dememem gerekli gibi bir döngü içerisine düştüm.
büyüdüğümüzü sandığımız her vakit aslında yerdeki misketleri toplarken daha yolumuzun olduğunun bir göstergesi. sonra dedim ki dostuma, mutluyum lan. böyle her şey daha güzel. çünkü mutluyum ve gerçekten böyle her şey daha güzel. ta ki yeni bir çivi kendiliğinden çakılana kadar. çünkü aynı bokun üstündesin, kimin daha çok kirlendiğinin ne önemi var? daha önce de demiştim, iki ucu bizli değnek diye. zaman ilerledikçe, herkesin bir yarası olduğunu farkettikçe ve en az kanayanı aramaya başladığında tiksinebilir kendinden 1. tekil şahıs.
keşke bazı şeyleri kontrol edebilsem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder