4 Ocak 2015 Pazar

bize

Maksadım muhabbet değil öncelikle
varlığıma huzur, yokluğumun kanıtına,
bakışıyla güldürüp, bakışıyla kanatana;
aynı buluttan ıslanan bize, ikimize.
Ne yapacağım ben bu halde?
Ormana koşuyor oluşunun filizleri,
Sibirya'da güneş gibi bu, Pan oturmuş ağaç dalına
türkülerin yasak olduğu zamanlardan bahsediyorum
gönlüme girdiğin zamanlardan.
Tarifsiz anlarımızın solucan deliklerinden,
karanlığımın ortasına gelişinden bahsediyorum.
Sen diye tutturmalarımdan ve yine sen diye yakarışlarımdan.
Kulağınla omzun arası çünkü cennet kapısı.
Maksadım muhabbet değil öncelikle,
varlığıma huzur, yokluğumun kanıtına.
Müthiş bir ezgi kulaklarımda; basit başkasına göre,
bir diğerine gülünç kimine haset kimine ütopya.
Müthiş bir ezgi kulaklarımda; ritmik, ta-pam ta-pam ta-pam
daha güzel geliyor sen sarıldığında.
Ve kimsesiz bir çocuğun sevinci bu, bir yabancıyla tanıştığında.

Bilinen tüm sevgi sözcükleri yetersiz, 
sözlükler, diller yetersiz.

19 Ağustos 2014 Salı

Yaprağın Günlüğü

      Ben bir yapraktım ağacın dalında. Ağaç beni salmadı gün ağardığında. Ben ağacı bırakmadım her ağladığımda. Sanardım ki ağaç bana ait, ben ağaca. Halbuki ne ağaç bana, ne ben ağaca. Böylece geçti günlerim. Çürüttü beni, sarardım yavaşça. Kıskanırdım gülleri, bazen düşman çoğu kez arkadaşça. Önce damarlarım çıktı bilir misin, kopuş vaktim geldi ağırdan. Bilmiyordum, bana zararlı, beni zehirliyor. İçindeyken ağacın göremiyor, içindeyken ağacın bir kendimi tek sanıyordum. Damarlarım şişti yavaşça. Ben kıskandım gülleri, bazen düşman bazen arkadaşça. Sarardım gün be gün, içime eridim, dışarıya göstermemek adına. Ama bilirdim her şey her zaman kâr kalacak yanına. Ağaç su vermezdi bana. Zaten ben de istemedim. Yaprakların da gururu vardır, kimse farkına varmasa da. O gün ne olduğunu anlamadım, birden havada buldum kendimi. Yukarı çıkarken anladım uçmayı, üzerime konan kuş gibi. Uçtum gökyüzünde, özgürlüğü, havayı çektim içime. Güzel dedim kendime, işte bu güzel, çünkü yok o yapışkan reçine. Yok tek sanmalar. Bir rüzgarla en yüksekteyim. Ama yaprağın yeri gökyüzü değil. Ve olmadığım yerde olunca sadece kendimi üzmekteyim. Sonra süzüldüm yavaşça toprağın kollarına. Kabul etti beni, sorgulamadan, konuşmadan. Açıldım ona, karıştım toprağa. Karıştıkça değiştim ayak uydurdum ona. Karıştıkça güçlendi ruhum daha da, daha da ! Ayırdı beni parçalarıma, ben de toprak oldum onun çatlaklarına. Bir olduk, birbirimize kabir olduk, tabib olduk, habib olduk. Ne ağaç kaldı aklımda, ne damarlarım vardı sırtımda. Sonra bir filiz çıkarttık, büyüttük beraber. Ben toprağa aitmişim meğer, ben tek olmak, onunla ebedi olmak için varmışım. Gül olacak bu filiz, biliyorum güzelliğinden. Kokusundan ve renginden. Gül olacak bu filiz, ikimizden de parça aldı birer birer. Belki başka bahtsız yapraklar da bize bakıp kıskanacak, ha dostça ha düşmanca. Onlar nereye gider bilmem amma, benim özgürlüğüm toprakta, o küçük filizin köklerinde, damarlarında. Benimki düşmek değil, kavuşmak aslında. Benimki kopmak değil, varolmak aslında. Benimki yeniden doğmak, içinde kaybolmak aslında. Suyum gökten ki zaten; ne ben yaprağım artık, ne sen toprak. Ne sende gitmek, nede bende kopmak. Çünkü bu filiz büyüyecek çünkü tek amacım inan, bu filizi gül yapmak.

4 Mayıs 2014 Pazar

vidi

ah bahar gülüşlüm,
İzmir'de karşıdan baktığım.
rafta kalan yıpranmış defterim,
yeşili sevdiresi kadın, miğferimi delen
uyurken görsen seni, sen de aşık olursun.
piano çalar inceden kulaklarında,
duygusaldır, mutluluktan ağlayası
kanımdan yüzük yaptım sana.
yalnızlıktan müzik,
zamanı örtüp üstüne, yakın ol bana.

beraber kıvrılalım saçlarında
sonra dokunur rüzgar inceden.
izmarit misali söndürüp attım geçmişi
gel bahar gülüşlüm
İzmir'e karşıdan bakalım.

20 Nisan 2014 Pazar

veni

çizgiden gözlerim birden;
dışa kıvrılmış saçlarına takıldı,
sonra kıskandım onları,
keşke boynuna o kadar yakın olabilsem.
yanlış anlama güzelsin diye değil,
o başka bir neden.

13 Nisan 2014 Pazar

tohum

küçük bir tohumun yeşermesinin günü bugün.
davullar çalıyorlar mahallede
Kör Sevim oynuyor işte koca göbeğiyle !
Hasan dayı yine ağzında sarma cigara, nöbette
yine de mutlu herkes tohum yeşerdi diye.
çünkü bilirler kurtuluşum bundadır,
koşuşturuyor çocuklar yollarda delice.
tohum senin, su senin, güneş senin, çapa senin, çaba senin
sadece toprak benim üstelik çoraktı bilirsin,
humuslandı diye bu kadar eğlence,
üstelik davullar çalıyor mahallede.
1460 gün eksiği yok fazlası var, uğraştın
hiçbir şey olmadı da dün çıktı küçük filiz topraktan
öperim kirlenmiş alnından.
yeşillendi, filizlendi tohumun,
koşturuyorsun yollarda delice,
korkudan.
küçük bir tohum yeşerdi bugün, eğleniyor insanlar
çingeneler sırıtıyor sararmış dişleriyle.
tutacağın cüzamlı el,
umarım mutluluk verir size!
davullar çalıyorlar mahallede,
oynuyor genci, yaşlısı, benim için
yürekleri güle güle
çünkü ektiğin tohum yeşerdi bugün
ben nefret diyorum sen ne dersen de.

7 Nisan 2014 Pazartesi

#4

kaçarken çığlığından bir genç kadının
kaçarken gözleri yaşlı gölgesinden
bırak dolaşsın parmakları sırtında
şimdi bulamazsan, bulamayacaksın kırkında.
çünkü son istasyona gitmeli her yürek
belli belirsiz bir gülüş eşliğinde
hoşçakal sevgili yüzüm,
görme diye beni kırıktır o eski ayna.

her sevgi bitecek bilirim,
yahut bendeki bu bekleyiş neden?

25 Mart 2014 Salı

dezorganize konuşmalarım 1

tıkk dedi ben bastıktan sonra çakmak. ve ondan sonra çaktım. bir tık ileri olan potansiyelim ne yazık ki her şeyi kavramaktan yoksun. geçen gündü işte, konuştum telefonda yakın bir dostumla. dedim ki keşkelerim var sepet sepet, çuval çuval. boşver lan dedi. olmadıktan sonra olmuyor al işte gördün dedi. he ya dedim. ama keşkelerim gitmedi. şimdi şuna da açıklık getirmeli, bu keşkeler, "keşke öyle yapmasaydım"lı keşkeler değil, keşke hiç tanımasaydımlı keşkeler. çünkü canım ben, yarı saydam bakışlardan cidden bıkmışım. bak bunu çaktım mesela. bu tip şeyleri zor anladığım aşikar. insan akıl vermeye gelince guru kesiliyorken, o aklı kendinde bulamaması ne garip ve ne doğal. çünkü ben benzer olaylarda dostlarıma akıl verirken anladım ki aslında kendimle daha çok konuşmam gerekiyormuş. ha bu arada, çivi çiviyi de sökmüyor. kendiliğinden düşüyor ancak, küçük büyük farketmez, yine de bir keşke kalıyor. ama ben seviyorum bu halimi. mesela düşününce şöyle bir, şu keşkeleri demem bile keşkenin getirisi ise o noktada aslında dememem gerekli gibi bir döngü içerisine düştüm.

 büyüdüğümüzü sandığımız her vakit aslında yerdeki misketleri toplarken daha yolumuzun olduğunun bir göstergesi. sonra dedim ki dostuma, mutluyum lan. böyle her şey daha güzel. çünkü mutluyum ve gerçekten böyle her şey daha güzel. ta ki yeni bir çivi kendiliğinden çakılana kadar. çünkü aynı bokun üstündesin, kimin daha çok kirlendiğinin ne önemi var? daha önce de demiştim, iki ucu bizli değnek diye. zaman ilerledikçe, herkesin bir yarası olduğunu farkettikçe ve en az kanayanı aramaya başladığında tiksinebilir kendinden 1. tekil şahıs.

keşke bazı şeyleri kontrol edebilsem.